GAZETELER
BOSTON KATLİAMI
Kral Caddesi’nde katliam.
Eminim ki okuyucularımız geçen Pazartesi olanları iyi bilir, bir süvari bölüğü Gümrük Binası’na varmadan tertiplenip kalabalığa ateş açtılar ve 4 kişiyi öldürüp birçok insanı yaraladılar. Okuyucularımız bu trajik hadisenin ayrıntılı bir hesabını bekliyordu; ama olmamız gerektiği kadar ihtiyatlı olmamızı mazur göreceklerini umuyoruz, halk bu durumu deşmek niyetinde değil ya da nispi temsil sisteminin uygulanmasını istemiyorlar. Buna rağmen, birkaç olay kanıtlanabileceğe benziyordu.
Kasabanın bazı erkekleri ile Gümrük Binası’ndaki bir muhafızın arasında çıkan münakaşanın ardından, sayıları gittikçe artan bir güruh kavganın olduğu yere geldi ve muhafıza öfkeyle bağırdı. Aynı şekilde kalabalıkça bir topluluk Kral Caddesi’nde toplandı. Yüzbaşı Thomas Preston, Ana Muhafız Binası’ndan askerlerinin sıkıntıda olduğunu fark etti ve binadan süngü kuşanmış bir grup askerle ayrıldı. Askerler geldi, insanları süngüleriyle ittirdi, yol açın diye bağırdı! Kalabalık askerlerle alay ediyordu, “Ateş et! Sakın ha ateş etme!” diye bağırıyordu. Daha fazla kar topu atılmaya başladı ve birisi “Allah belanı versin, ateş et!” diye bağırdı. Askerlerden biri ateş etti ve sopası olan bir vatandaş askerin eline olanca gücüyle vurdu ve elindeki tüfeği yere düşürdü; ileri atıldı, Yüzbaşı’nın kafasına bir darbe indirmeye çalıştı ama yumruğu Yüzbaşı’nın şapkasını sıyırdı; o da kolunun üzerine oldukça ağır bir biçimde düştü. Buna rağmen askerler yedi, sekiz ya da başkalarının dediğine bakılırsa on bir silahının mermisi bitene kadar ateş etmeye devam etti.
Bu ölümcül manevranın ardından üç adam vuruldukları yerde öldü, iki adam da can çekişiyordu; ama İngiliz askerlerinin zalimlik seviyesi ortaya çıkınca bu askerlere bir şey gösterdi, Hannover Hanedanı operasyonu yönettiğinden beri insan katlini ve insan yaralamayı ortadan kaldırmayı üstlenenler, ateş açmaya ya da birilerini süngülerinin ucuyla ittirmeye niyetlenmişlerdi. Ölüler –
Oracıkta ölen Bay Samuel Gray kafasına bir kurşun yemiş ve kafasının büyük bir kısmı dayak yemekten dolayı çatlamış.
Crispus Attucks adındaki melez birisi de oracıkta öldü. Göğsünde iki kurşun varmış, birisi göğsüne girmiş, diğeri ise akciğerinin sağ lobuna saplanmış ve karaciğerinin çoğu da berbat durumdaymış.
Yüzbaşı Morton’un gemiden arkadaşı olan Bay James Caldwell, sırtına saplanan iki kurşun sonucu öldü.
Bay Samuel Maverick, dul Maverick’in gelecek vaad eden on yedi yaşındaki genç oğlu ve Bay Greenwood’un çırağıydı. Karnından yediği kurşun sırtından çıktı, ertesi sabah da hayata gözlerini yumdu.
Queen Caddesi’ndeki deri pantolon yapan Bay Field’ın yanında çalışan, 30 yaşlarındaki Bay Patrick Carr’ın kalçasının kenarına bir kurşun saplandı ve dışarı çıktı ama Bay Field’ın vücudu buna dayanamadı ve vefat etti.
Bazılarının da ameliyat edilmesi gerekti, kemikleri kırıldı, vücutlarındaki kurşunlar çıkarılamadı ve bazıları da kan kaybından dolayı acı çekti.
Vali Hutchinson kasabayı sakinleştirmek için çabaladı. Olayda adı geçen Yüzbaşı Preston’ın ve tabi ki olaya bulaşan askerlerinin soruşturma yapılana ya da bir emir çıkana kadar tutuklanmasını emretti.
BOSTON ÇAY PARTİSİ
Çay kutuları yok edildi. 16 Aralık Çarşamba günü Boston’daki Griffin’in Limanında yaşanan en ilginç ve fark edilebilir olay.
Kızılderililer gibi yüzlerinde boyalar olan ve her biri geyik derisi giyinmiş bir topluluk limanda Dartmouth, Eleanor ve Beaver adlı gemilere sırasıyla çıkmaya çalıştı. Bu kızılderililer, yada her kimseler, görgü tanıklarının genel olarak ifadelerine göre bu olayı yapanlar yanlarında Tomahawk olarak adlandırılan baltalar bulunduruyorlardı.
Bu gemiler içlerinde 300-400 arası çay kutuları bulunduruyorlardı. Bu gemilerin kaptanlarının halka yaptıkları açıklama ile eğer asiler, ki Bostonlılar tarafından hoş karşılanıyorlar, çayın kıyıya taşınmasına karşı koymamalarını, eğer karşı koyarlarsa karşılık verileceğini, ve bu karşılığı toplarla yapacaklarını belirttiler.
Gemiye çıktıklarında, muhtemel kızılderililer kargo kapaklarını açtılar ve çay kutularını dışarı çıkarttılar ve güverteden attılar, ama öncesinde ilk olarak kutuları tomahawkları ile parçaladılar ki su çayları daha çok etkilesin. Yaklaşık üç saatte gemilerdeki tüm çayları denize attılar. Bu süreçte bazı Boston vatandaşları çaylardan bazılarını kendi aileleri için almak istediler ve bunun için birkaç girişimde bulundular. Bunu yapabilmek için, fırsatlarını beklediler ve bu fırsatı yakaladıklarında geminin dağınık güvertesinden alabildikleri çayı alıp ceplerine koydular. Bazıları bunu yapmaya çalışırken muhtemelen kızılderili olan adamlar tekmelendiler ve yuhalandılar.
O gün erken saatlerde, Suffolk bölgesi vatandaşlarının Boston,Old South’da düzenlediği bir toplantı vardı, bu toplantının amacı çayın limana indirilmesini engellemek için neler yapılabilir, veya insanların bu işten nasıl uzak tutulacağıydı. Toplantıda Vali Hutchinson’a yollanan araştırma sonucunda hiçbir tatmin edici sonuca varılamadı, ve Bay Adams sonuç olarak şu karara vardı ve bu karar “toplantı ülkeyi kurtaracak daha ileri birşey yapamaz.”
Bu çay kutuları dışında gemiye herhangi bir zarar verilmedi. Çayı yokedenler tüm kutuları denize attıktan sonra gemi güvertelerini çay yapraklarından temizlerken görüldüler.
PAUL REVERE’NİN GEZİNTİSİ
Milislerin yükselişi.
Son olaylar gürültülü ve çarpıcıydı, eğer büyük efor sarfeden bazı biniciler kasabayı ve gönüllü askerleri uyarmamış olsalardı bu zafer kazanılamazdı.
Bu biniciler,bu arada şefleri Bay Paul Revere ve Bay William Dawes, o gece Lexington’a bir alayın gideceğini bilen Dr. Joseph Warren tarafından yollanmıştı, ve bu alay tüm geceyi orda geçirecek olan Hürriyetin Çocuklarının liderlerini yakalamak için yollanmıştı. Nizamiler o sırada gizlenen silahları güvenlik altına almak için Concord’a ilerliyordu, Barrett’in Çiftliğindekiler de dahil.
Dr. Warren mesajının bucaklara ulaştırılamaması riskini alamazdı. Hızlı ve kesin bir şekilde amacına ulaşmak için mesajı farklı birçok yol ile yolladı. Başlangıç olarak, Bay Dawes Boston köprüsünü kullanarak Boston’ı terk etti, Roxbury yoluna devam ederken karşılaştığı engelleri kurnazlığı ile geçti. Hemen ardından Bay Revere Yüzbaşı Pulling’den Old North’daki lambaları yakmasını rica etti, bu Charlestown’a Nizamilerin oraya doğru yolda olduğunu göstermek için bir sinyaldi. Revere kendisi HMS Somerset’in başında olma, Charlestown’a kendisi gitme ve ordan Lexington’a direk gitme şansını elde etti. Revere gidiş yolunu durmadan değiştirdi böylece gece devriyelerine oyl boyunca yakalanmadı. Sonuçta, iki binicide Lexingtona ulaştı Samuel Adams ve John Hancock’u Nizamilerin gelişi hakkında uyardı. Samuel Prescott, Revere ve Dawes Concord’a giderken askerlerle karşılaştı. Dawes atını kaybetti ve Lexington’a yürüyerek döndü. Prescott atını duvara doğru cesurca sürdü Concord’a ulaştı ve gönüllü askerlere haber verdi. Revere yakalandı ve hayatı tehdit edildi. Askerler Concard’ın tepelerinden gelen silah seslerini duyunca savaşa katılmak için koştular işte o zaman Revere özgürlüğüne kavuştu.
Ama Bay Revere’nin macerası henüz bitmemişti. Lexington’a dönerken John Hancock’u gelen askerlerle savaşmak için hazırlanırken ve bir subay olarak görünce şaşırdı. Revere Bay Hancock’u yerinin savaş alanı olmadığı konusunda ikna etmeye çalıştı. Revere başarılı oldu ve Bay Hancock ve Bay Adams daha güvenli bir yere gittiler, ama askerlerin yaklaşması nedeniyle yanlarında kongre kağıtlarını getirmekte başarısız oldular. Bay Revere bu kağıtları askerlerden önce ele geçirebilmek için Lexington Green’e geri döndü.
LEXINGTON VE CONCORD
Nizamiler milislerle karşılaştı. Silahlar ateşlendi.
Amerikalılar! LEXINGTON SAVAŞI her zaman akıllarda olacak! bu savaşta İngiliz Güçleri, sebesiz ve gereksiz yere, ve en insanlık dışı nedenlerle köylülere ateş açtılar ve birçoğunu öldürdüler! The events, görülebildiği gibi, terleticiydi bu nedenle: Habercilerin uyardığı üzere bir alay Nizami Concord ve civarındaki gizli cephaneleri yok etmek üzere Menotomy’e doğru yola çıkmıştı, Milis güçleri toplandı, Sudbury, Acton, Lincoln and Bedford gibi uzak yerlerden askerler çağırıldı. Bu tür bir güç ilk kez Concord’a 7 mil uzakta Nizamilere karşı Lexington Green’de ortaya konuldu. Koloni milis yüzbaşı John Parker tarafından komuta edildi, yaklaşık düzünelerce adamları vardı, Binbaşı Pitcairn’ın emri altında toplanan bir ekip Concord yolundaydı. Sonradan gelenlerin sayımı karışmıştı, ama Milis üyeleri ateş etmediklerini ileri sürdüler, ama ateş Nizamilerin üzerine açılmış ve bu onlara 8 kayıp ve birkaç yaralıyla sonuçlanmıştı. Yüzbaşı Parker adamlarını savaş alanına yolladı ve tehlikeli Nizamiler Concord’a doğru devam ettiler.
Concord’da Albay James Barrett kontrolünde başka bir tugay daha vardı ve Nizamilerin sayıca daha üstün olduğunu gördüklerinden geriye çekildiler. Tepenin en üstünden Barrett Nizamilerin cephaneleri aradığını gördü ve ek Milis kuvvetlerinin kasabaya yaklaştığını görünce mutlu oldu. Albay Barrett köprüyü korumak için gönderilen küçük bir Nizami ordusunu yenebileceklerini öğrendi ve onlara doğru bir ilerlemek için emir verdi. Bazı nizamiler milislere zaman kaybettirmek için köprümüm birkaç parçasını sökmeye çalıştılar fakar komutanları onları geri çağırdı. Yaylım ateşleri açıldı iki taraftanda birçok kayıp oldu, sonuçta Nizamiler savaş alanını terketti. Daha büyük bir ordu sonuca varmak için Boston’a yöneldi, yandan kuşatan Milislerin manevra ve ataklarına maruz kaldılar. Bu güç tamamen yok edilebilirdi eğer Tuğgeneral Percy yedek kuvvetlerle yardıma Charlestown’a yardıma gelmeseydi.
Böylece biz ve denizin öbür tarafından olan kuzenlerimiz arasında silahlar ateşlendi. Rubicon nehri geçildi. Amerikalılar!–Özgürlük yada Ölüm! — Katılın yada Ölün!
İKİNCİ KITASAL KONGRE
İkinci Kıtasal Kongre.
Massachusetts’deki kanlı olaylar ışığında, İkinci Kıtasal Kongre 13 kolonininde temsilcilerinin katılımıyla Philadelphia’da toplandı. Kongre Koloniler arasında bir anlaşma ile askeri bir düzen önerisinde bulunacak. Kongrede Londra ile bütün kolonilerin birlite katılacağı bir görüşme yapılması değerlendirilecek. İkinci kongreye önceki kongre başkanı Peyton Randolph sağlık durumu yüzünden katılamayacağı ve bu nedenle görevine devam edemeyeceği için Boston’dan John Hancock başkanlık yapacak.
Bu bir kaç ayda yapılan müthiş Lexington ve Concord savaşlarında askeri gayret geçiciydi. Bazı milisler Tory subaylarını püskürttü ve Kraliyet cephanelerine el koydu. Ayrıca, kongrede toplanan temsilcilerin ilk başarıları birkaç Koloni Milislerinden tek bir Kıtasal Ordu oluşturdular ve başlarına bir General atadılar.Fransız savaşında önemli bir yeri olan Virginia’dan Geo. Washington, ordunun başındaki komutan olacak ve ona Artemas Ward, Charles Lee, Philip Schuyler ve Israel Putnam yardımcı olacaklar. Kongre ayrıca onüç kolonininde ticari ilgilerini değerlendirdi ve tüm Amerikan limanları seferlere açıldı.
Kıtasal Ordunun oluşturulmasına rağmen, kongrenin beklentisi bütün koloniler arasındaki bölümlerin ve hükümdarlığın herkesin yararına bir sonuçda olmasıydı. Bu yüzden kongre İngiliz kraliyetine zeytin dalı uzatmaya ve barış önermeye karar verdi.
BUNKER HILL SAVAŞI
Charlestownda kanlı bir savaş!
Koloni Milisleri Krallık kuvvetleriyle Breed’s tepesinde karşılaştı. Çoğu öldü ve ağır bir biçimde yaralandı.
Krallık kuvvetleri Charlestown’ı domine edebilecekleri bölgeleri almak istediler, General Artemas Ward bin adet Milis askerini bu bölgelere yerleştirdi. Şevk ve marifet gösterisi ile hareket eden tümgeneral Israel Putnam ve Albay Prescott tüm gece boyunca Breed’s Tepesinden Mystic Nehrine uzanan bir mevzi oluşturdular, böylece söylenene göre Kraliyet ordusunu sabahın ilk ışıklarıyla şaşırtacaklardı.
Koloni milisleri Boston limanından bombalansalarda göğüs siperleri yapmaya devam ettiler. O akşam, iki bin asker, Charlestown limanına çıktı ve koloni defansına saldırıda bulundu. Nizamiler Milis nişancılarını uzaktan avlıyorlardı, ve General Howe alçakça bir şekilde karşılık verdi ve Charlestown’daki evlerin ateşe verilmesini emretti, böylece kasabayı ateşe verdi. Yerel halk tarlalara doğru kaçtı.
Cesur milisler, cephane ve sayıca azda olsalar, konumlarını korudular ve taki Kraliyet askerleri yaylım ateşine maruz kalabilecek mesafeye gelene kadar. Ordu gerçi çekildi ve ardından tekrar saldırdı. New England gönüllüleri tekrar askerler üzerinde büyük bir yıkıma neden oldular. Charles nehrinin diğer tarafındaki Bostonlılar savaşı evlerinin çatılarından izlediler.
Üçünçü defada, Kraliyet kuvvetleri Breed’s tepesinin yamacına doğru ilerlediler. Milis kaynakları azalmış ve adamları yorulmuştu ve karışıklık hakimdi, çünkü hem Breed’s Tepesini hemde Bunker Tepesini Kraliyet askerlerine bırakmışlardı.
General Howe tarafından kazanılması zor bir savaştı. O kadar yaşanan olayda bine yakın kayıp verilmişti, buna ölüler ve yaralılar dahil. Milislerin kayıpları dörtyüze kadar sayılmıştı.
BÜYÜK NEW YORK YANGINI
Yangın Manhattan’ı harap etti. Trinity Kilisesi yandı. Bundan asilerin sorumlu olduğu düşünüldü.
Büyük bir ateş sondan önceki cumarteside ayın 21’inde New York’da yayıldı. Yangın Whitehall Slip yakınlarında başladı, büyük olasılık Cocks Meyhanesindeki şanssız bir kavga sonucu. Güney-batı’dan gelen rüzgar yangını sokağın kuzeyine doğru hızlıca yaydı, birçok ev yandı. Evleri yananlar evden alabildikleri eşyalarını aldılar ve kasabada kalıcak güvenli bir yer buldular. Rüzgar yön değiştirdi ve neredeyse Broadway’den Hudson’a şehrin tamamını yok etti. Yanmış küller zona hastalığını sokaklar boyunca taşıdı. Trinity Kilisesinin çatısı çabucak tutuştu ve kilise dakikalar içinde yandı.
Şehirde az olan itfaiyeye Kraliyet askerleri yardım etti ama bu çokda etkili olmadı ve ateş söndürülemedi, bu yüzden ateş gece boyunca devam etti ve iyice körüklendi. En azından, St. Paul’s Tapınağı gönüllüler tarafından getirilen kova sular çatıdan aşağı dökülerek kurtarıldı.
Beş yüze yakın ev ve bina yok oldu.
Bu yangının sorumluları bilinmiyorlar ama, Asilerin son zamanlarda şehri elinde bulunduran Kraliyet askerlerine zorluk çıkarmak istedikleri bir gizem değil. General Howe tarafından bir soruşturma başlatıldı.
BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ
Özgürlük! Kongre oy birliğiyle Birleşmiş Koloniler özgürlüğünü ve bağımsızlığını ilan etti!
Dün, onüç kolonininde temsilcileri bir araya geldi ve vatandaşlarının bağımsızlığını ve İngiltire ile olan bağlarını kopardıklarını ilan etti. Bu Bağımsızlık Bildirgesi, bazı yazarlar tarafından oluşturulmuştu, öncelikle Thos. Jefferson, John Adams ve Benj. Franklin ve olayları bizim anlatabileceğimizden daha dokunaklı bir şekilde kullanıp bildirgeyi bu haline getirdiler.
İkinci Anayasal Kongre birkaç ay önce dökümanlar üzerinde çalışmaya başladı, bazı temsilciler kolonilerin kralla kabul edilebilir şartlar altında uzlaşmalarını istedi. Karşı gruba geçen her kişi ile umutlar azalıyordu ta ki oy birliği ile ülkemiz seçilene kadar.
John Adams bu günün görkem ve geçit törenleriylle, şovlarla, oyunlarla, sporlarla, silahlarla, çanlarla, kamp ateşleriyle ve illüminasyonla, bu kıtanın her ucunda, şimdiden sonsuza kadar kutlanacağını ilan etti.
VALLEY FORGE
Kıtasal ordu yoksunluk içindeydi.
Philadelphia’ya yirmi kilometre uzaktaki karargahda, Gen. Washington’nın ordusu zorlu kışla mücadele veriyordu. Brandywine’daki yenilgiden sonra Kıtasal ordu aşağılandı ve Kongre Kraliyet güçlerinin ilerleyişi nedeniyle Philadelphia’ya kaçtı. Kızılceketliler ilerlemeye devam ettiler ve bizim ana üssümüzü ele geçirdiler. Hemen ardından, mutsuzluk Germantown’daki üzücü yenilgi nedeniyle arttı.
General Washington ordusunu Schuylkill Nehrinin güneyinde Forge Valisi denen ve çevresindeki yüksek dağlar sayesinde korunması kolay olan bir vadiye taşıdı. Herneyse, vatanseverler açlık içindeydi ve kalacak yer ile giysi ihtiyacları vardı. Aslında, General onları kütüklerle kulübe yapmaları için hazırlamıştı. Kulübesini en hızlı ve en iyi şekilde yapıp bitiren her alaya on iki dolar verme sözü verdi.
Ama birkaç inç karın altında, ve askerler işlerini yapmakta bitirmekte zorlanıyorlardı. Yemek ve kıyafet kıtlığı hastalıkların açığa çıkmasına neden oldu ve çoğu asker disanteri ve tifüse yenik düştü. Bu onbir bin kişilik orduda birkaç yüz adam öldü. Sadece özgürlüğe ve General Washington’a olan azalmamış sadakatleri onları hayatta tuttu.
Askeri danışman Frederick von Steuben’ın gelişinden sonra adamlar doğru formasyonlar ve manevralar için eğitilmeye başlandı, önemli sayıda eş ve çocuklarında kampa katılmasıyla yemek ve odun ihtiyaçları azda olsa giderildi ve genel olarak moraller arttı.
MONMOUTH SAVAŞI
Monmouth adliyesinde savaş! Kıtasal ordu Kırallık ordusunu takip ediyor.
Korgeneral Henry Clinton tarafından yönetilen İngiliz birlikleri Philadelphia’yı boşaltıyor ve New York City’deki İngiliz kuvvetlerine katılmak için ilerliyorlardı, 28 Haziranda kendilerini takip eden General Washington ve yaklaşık on bir bin adamı ile savaşa girdiler.
İngiliz birliği trenler dolusu malzeme, topçular ve Philadelphia’dan gelen Tory vatandaşlarıyla doluydu. General Washington hantal dizilişe saldırı için bir fırsat farketti ve Forge vadisindeki kampı bunu yapmak için terk etti.Kıtasal ordu Monmouth civarında İngilizlerle karşılaştı. Washington, alayın dikkatini dağıtmayı planladı böylece ordusu gelmek için zaman kazanacaktı, böylece ilerdeki tümgeneral Charles Lee ve adamlarına alayı ikiye bölmek için emir yollayabilecekti. Burada yazılana göre Lee plana uymadı ve komutları yerine getirmeyi reddetti. Emirleri aldığında, fark edilen o ki Lee’nin komutanlarına hiçbir şekilde düzgün bir emir verilmemişti. Emri isteselerde istemeselerde uyguladılar ve disiplinsiz bir şekilde İngiliz kuvvetleriyle çatışmaya girdiler. Karışıklığı hissetti, Lee genel bir geri çekilme emri verdi ve kızılceketliler onları takip etti.
Lee’nin adamları karışıklık içinde General Washington’ın komutasında ilerleyen alaya doğru geri çekildiler. Bize söylenene göre iyi General oldukça önemli bir yemin etti, doğasına karşı olan bir yemin, ve Lee’ye kenara çekilmesi emrini verde ve Lee’nin adamlarını kendi alayına kattı. Lee’nin adamları La Marquise de Lafayette kontrolüne verildi ve kıtasal ordu Clinton’ın güçleriyle çarpıştı. Amerikan kuvvetleri, Baron von Steuben sayesinde disiplin ve düzen içinde savaşıyorlardı, kızılceketlilere eşit bir rakip oldular. Güneş batarken, Washington savaşa devam etmek istesede Amerikalılar alanda beklediler. İngilizler daha fazla kayıp vermemelerini karanlığa borçlular!
Bu yazılırken, General Lee Englishtown’da askeri mahkemede yargılanıyor. Bunun onun komutasını rahatlatması bekleniyor.
CHESAPEAKE
Bu yazıyı okuyanların öğrendiği gibi, Amiral de Grasse kontrolündeki Fransız donanması yakın zamanda karayiplerden Yorktown’da General Cornwallis kontrolündeki İngiliz kuvvetleri durdurmak için kalktı. Geçen çarşamba,5 Eylül, 19 gemisiyle bir İngiliz donanması geldi. Fransız donanması, yaklaşık yirmi gemiden oluşuyordu, cesurca İngilizlerle savaşmak üzere yola çıktı.
Bu yazar sarp kayalıktan bu iki donanma uzakta çarpışırken onları gözlemledi. Fransız donanmasının savaş düzenini korumakta zorluk çektiği aşikardı.. Ortalarındaki gecikme İngilizlerin saldırması ve onları rahatsız etmeleri için açık bir fırsattı. Ama İngiliz Amiral Graves, böyle bir denemede bulunmadı. Yakınlardaki dürbün kullanan bir adam İngiliz gemilerinin Fransızların yanaşmasına ve düzgün bir formasyon oluşturmalarına izin verdiğini iddaa etti. Aslında hepimiz buna şaşırdık. Bunun yerine İngilizler dönüş sırasında geriye düştü ve o gün herhangi bir çatışma yaşanmadı.
İki donanmada yan yana bir şekilde doğuya yol aldı, ve bu Fransızlara avantaj verdi böylece Fransızlar kapakları açtılar ve topları ateşlediler. İngilizler bunu yapamadı çünkü eğer aşağı güverte kapaklarını açsalardı dalgaları onları batırabilirdi ve bu yüzden 32 kalibre topları kullanamadılar.
İngilizler büyük hasarlar aldı ama savaş ortada gözüküyordu. Herneyse, Fransızlar kuşatmalarının bozulmamış birşekilde kalmasından memnundular. Bu sabah Fransızlar Amiral de Barras kontrolünde olan 7 ek gemilik takviyelerine kavuştular. Raporlara göre Amiral Grave çoktan yola çıktı ve büyük olasılık New York’a dönüyor.
Ama kuşatma Gens’in yönetimindeki piyadeler ve topçular ile birlikte devam etti. Washington ve Rochambeau Cornwallis’i kuşatmayı düşünüyor.
TRENTON SAVAŞI
İnanılmaz Zafer! General Washington Hessian kuvvetlerini Trenton’da şaşkına uğrattı.
Yüzlerce insan mahkum oldu.
Cesur bir baskında, General George Washington aylarca süren bir darbe yaptı ve müthiş bir zafere imza attı. Çok zorlu koşullar altında, General binlerce askeri bir araya getirdi ve Delaware Nehrinin sığı yerini buzlarla engelledi. Aslında, ordusunun büyük bir kısmı bu işin sonunu göremedi ve iyi Generali baskında beklediğinin yarısından bile az bir asker sayısı ile bıraktı. Her nolursa olsun, Kıtasal ordusu karın ve sulu sepkenin içinde Trenton’daki Hessian garnizonuna ilerlerdi. Ordunun çoğunda bot yoktu ve bu yüzden ayaklarına paçavralar sarmışlardı ve bu şekilde karda, arkalarında kararlılıklarının simgesi olan koyu kan izini bırakarak ilerlediler.
Trenton’da, Amerikalılar halsiz düşüp uyuyan Hessian kuvvetlerini görünce şaşkına döndü.
Washington komutasındaki ana Amerikan kuvvetleri kuzey batıdan Trenton’a girdi.General Sullivan’ı güneyden saldırması ve kuzeydoğudaki Hessian askerlerini önlemesi için yolladı. Hessianlar aceleci bir tavırla sıraya dizilmeye çalıştılır ama Yüzbaşı Alexander Hamilton’ın top atışına maruz kaldılar ve aynı zamanda önden ve arkadan Washington ve Sullivan’da saldırmıştı. Askerler halka katılarak kasabadaki evlerin pencerelerinden Hessian silalılarına ateş açtılar. Bu savaş sırasında, garizonun komutanı Albay Rall ağır bir şekilde yaralandı. Ordusu elma bahçesine doğru geri çekildi ve kısa sürede etrafları sarıldı. Yaklaşık dokuz yüz Hessian askeri esir alındı.
Savaş sırasında, Üsteğmen James Monroe yaralandı ama ağır bir yaralanma değildi.
Seferden birkaç gün önce, Thomas Paine’in bröşürü, Kriz, bu adamlara okunmuştu. Bay Paine bu cümleyle başlamıştı: “Zaman insanların inançlarını sınayan bir zaman, ” ve bunu not edin “çarpışma ne kadar sert olursa, zafer o kadar şahşalı olur.”
Albay Rall savaş sona ermeden aldığı yara nedeniyle öldü. Cebinde katlanmış bir mesaj bulundu, Amerikalıların geldiğine dair bir mesaj. Yoksayması ölümüne neden olan bir mesaj.
KAŞİF HİKAYELERİ
YALANCI ÇOBAN
BOONE: Bir çift daha istekli olan maceracımız birkaç hafta önce yola çıktılar ve kısa zamanda geri dönecekler. Arkadaşlarımızın başına ne geldigini öğren.
CONNOR: Iki maceracıya ait bir kamp yerine rastladım. Manzara tüyler ürperticiydi, düşüncelerim ya eşkıyalar ya da savaş partileri yüzünden olmuş olabileceğine dairdi. Ancak bölgeyi araştırdığımda akibetleri açığa çıktı.
Aralarında patlak veren bir kavga. Adamlardan birinin diğerine haince bıçak çekip saplamasıydı. Sonra eve doğru yola çıktı. Ancak çok geçmeden bir kurt tarafından saldırıya uğrayıp öldürülerek ettiğini buldu.
KOCA AYAK
BOONE: Bir insan gibi dik durur, ancak tüm vücudu kalın bir postla kaplıdır. Yavaş ve yalpalayarak yürür. Kendi gözlerimle gördüm. Zekidir, daima belli bir mesafeden ya da aramızdaki bir şeye dayanarak sanki ben daha gitmeden nereye gideceğimi bilir. Şu bir gerçek ki, onun olduğu yerdeki şeyler birden kayboluveriyor. Her çesit ıvır zıvır. Adamın geyik boynuzu ödülünü alıp barakasının duvarından kaçmış. Koca parmaksız elleriyle, büküp açarak kapanlardaki ölüleri de almış. Birisi onu bulmalı ve dünyaya göstermek için kellesini getirmeli.
CONNOR: Canavarı buldum. Boone hazırlıksızdı, baştan ayağa kürkle kaplıydı. Kıvrak zekasına ve çalıntı şeylere karşı olan aşırı isteğine ait hikayeler doğru, ancak bir canavar olduğuna dair hikayeler yanlış. O yalnızca bir insan. Tek başına yaşamayı seçmiş bir insan. Kayıp mallar içinse, daha dikkatli olunmasını önerebilirim.
AMERİKAN DENİZ CANAVARI
BOONE: Deniz yolculuğu bana göre değil ama orada bir yerlerde olduğunu biliyorum. Bazıları Kraken, bazılarıysa yalnızca deniz canavarı olarak adlandırır onu. Burun buruna geldiklerinde onun on beş metre uzunlukta olduğunu ve zevk için gemileri yuvarladığını söylerler. Beni açık denizlerde o yaratığı ararken bulamayacağınızı garanti ederim ancak bu çözülmesi gereken bir bilmece.
CONNOR: İnsanlar canavarı görebilmek için Boston’ı boydan boya geçiyorlar. Detaylarda farklılıklar var ancak en çok hemfikir olunan uzun ve siyah olduğu ve yalnızca yaşlı bir adamin varlığında ortaya çıktığı. Yaratığın yaşlı adamın kendisi olduğu, su altındayken nefes almasını sağlayan bir mekanizmayla suya daldığı ortaya çıktı. Makine en az canavar kadar korkutucu ancak gemilere bir zararı yok.
PERİLİ DENİZ FENERİ
BOONE: Altı hafta kırsalda kaldım. Bölge pek eğlenceli değildi, karnım da acıkmıştı, bu yüzden gelgit havuzundan birkaç yengeç ve ıstakoz bulabilmek için sahile gittim. O zaman onu gördüm. Yıllar önce terk edildiği söylenen bir deniz feneri ama yanan ışıklar vardı. Sonra da ses geldi. Rüzgarda bir inilti. Yüreğim ağzıma geldi. İşte tam o an bir geyik ürktü ve ben de peşinden gittim. Geyiği yakaladım ama deniz fenerine geri dönmedim. Orada ruhların olduğunu iddia ediyorum. Cesaret edebilecek herkese meydan okuyabilirim.
CONNOR: Deniz fenerine gittim, terk edilmişti. Daha önce orada kalanların bıraktığı enkazın içinde bir korkuluktan başka hiçbir şey bulamadım. Orada ruhlar yok, korkmayı gerektirecek hiçbir şey yok.
UFO
BOONE: Işığı ilk kez Boston’da gördüm. Beacon Hill’in ardından yükseldiğinde ben sezonun en büyük kazancını satıyordum. Doğrudan gece gökyüzüne çıktı, ayı geçti. Sonra kayboldu. Yalnız değildim. Yanımdakiler de başlarını olabildiğince kaldırmışlar, ağızları açık kalmıştı. Ne olduğunu bilmiyorum ama bu dünyadan olmadığını söyleyebilirim.
CONNOR: Gökyüzündeki bu görüntü Boston’ın söylentisi. Fakat, araştırmalarım açığa çıkardı ki kaynak kesinlikle bu dünyadan. Ay ışığını ağaçların üzerine yansıtan bir şemsiyeden başka bir şey değildi, hayalgücünden ve dedikodudan ibaret.
BAŞSIZ SÜVARİ
BOONE: Kendim hiç görmedim ancak buradan Kentucky’ye kadar uzanan hikayeleri duydum. Alman bir paralı asker – Hessians diye adlandırılırlar- bir top güllesi kafasını uçurduğunda savaşıyormuş. Tüm tabur bozguna uğramış ve savaşı kaybetmişler. Ama delikanli ölmemiş. O zamandan beri at sırtında savaş alanındaki çalılık araziyi dolaşıyor, kafasını arıyor, masumları kovalayıp gördüğü yerde kendininkinin yerine onların kafalarını alıyormuş. Aradığını bulana kadar kafasının yerine bir balkabağı takmış. Dediğim gibi, onu görmedim ancak başsız halde yerde bıraktığı cesetleri gördüm. Huzur içinde yatsınlar.
CONNOR: Başsız süvariyi buldum. İnsanların kafalarını kestiği hikayeleri masal değil. Ancak o bir insandı.
MEKTUPLAR
ŞANSLI LEM’E MEKTUP
Şanslı Lem,
Sana bunları Kuzey Atlantik’ten yazıyorum, buraya kralın denizcileri izimi sürerken küçük yelkenlimle açıldım. Ganimetin güvende olacağına inanıyorum ama sende güvenli ellerde olduğu için içim rahat. Sana her zaman en sadık ve vefalı adamım olarak güvendim, bu yüzden bu parşömeni sana gönderiyorum. Hayatıma mal olabileceği için, onu açmamak için elinde gelen çabayı göstermeni istiyorum. Onu her zaman yanında taşı. Bedeli ne olursa olsun kimseye verme ve verdikleri fiyat ne olursa olsun, seni bulduğumda iki katını vereceğime inan. Bu heriflerden ne zaman kurtulacağımı bilmiyorum ancak beni yakalayamayacaklar. İnsanlar parşömenimi görmek için gelebilirler. Kimseye güvenme.
Uyarılarımı dikkate al,
Kaptan William Kidd
ABEL OWENS’E MEKTUP
Abel Owens’e,
Seninle en son bira bardaklarımızı tokuşturduğumuzdan beri uzun zaman geçti ve Massachusetts sahilinde saklandığım için bu bir süre daha devam edecek gibi, gerçi bu adanın bir isimle onurlandırıldığından bile şüpheliyim. Kralın adamlarının nefesi ensemde. Bu paketin içinde bulacağın şey benim için paha biçilemez olan bir parşömen. Dünyanın dört bir yanına saçtığım yağmalardan ve tüm mücevherlerden daha değerli tuttuğum bir şey, sır olarak kalması ve açıp okumamanı emretmemi gerektirecek bir şey. Onu ve içindekini her zaman yanında taşı ve canın pahasına dahi olsa koru, ta ki ben seni bulana kadar. Beni takip edenlerden kendimi kurtarmam beklediğimden biraz daha uzun zaman alıyor ama benim gibi sen de biliyorsun ki, onları silkeleyip kendilerine getirmem an meselesi.
İhtiyatlı ve tedbirli ol,
Kaptan William Kidd
JOSEPH PALMER’E MEKTUP
Joseph,
Ayrıldığımızdan ve işlerin benim için iyi gitmemesinden beri aylar oldu. Dün dokuz İngiliz denizcinin hakkından geldim (yoksa iki gün önce miydi? fark etmez) ancak aşağılık herifler daha fazla adam gönderip durdular. Ama cesetlerini araştırdığımda ne kraliyet ne de ordu adına görevlendirildiklerini gördüm, yalnızca paraları ve boyunlarına taktıkları kırmızı, altından haçları vardı. İngiliz denizciler olmamaları mümkün mü? Bu mektubu sana tesadüf eseri değil bir amacı olduğu için yazıyorum. Parşömenin benim için değeri çok büyük. Onu okuyamazsın. Açamazsın. Ben seni bulana kadar onu sakla. Eğer birisi sana parşömen hakkında sorular sorarsa, öldür onu.
Kaptan William Kidd
HENDRICK VAN DER HEUL’E MEKTUP
Hendrick van der Heul’e,
Hendrick, sen benim en güvendiğim akıl hocam ve en yakın arkadaşımsın ve bu mektubun sana güvenli bir sekilde ulaşacağını umuyorum. Neye sahip olduğumu ve ne derece güçlü olduğunu biliyorsun. Onu çok istiyorlar. Kim olduklarını bilmiyorum ama kesinlikle biliyorum ki hiçbir krallık adına peşimde değiller. Onlar başka bir şey, başka bir sır, acımasızlar, ölçülebilenin ötesinde imkanlara sahipler. Beni bu hayatta karşı karşıya kaldığım her şeyden daha fazla korkutuyorlar. Boston’ın hemen dışında bir çiftliğe saklandım. Yakalanmamak ve ellerinden kurtulabilmek için çaresizce son girişimlerde bulunuyorum. Beni onu sakladığım yere götüren değerli parşömenimin son parçasını sana gönderdim. Onu benim için sakla. Ensemdeler. Eğer galip gelirsem seni bulacağım, gelemezsem. Onunla birlikte öl.
Kaptan William Kidd