AC3 Veritabanı / Eşyalar

AVAM ANSİKLOPEDİSİ

 

AVCILAR

Amerikan kolonilerinde avcılık, kolonidekiler ve yerliler arasındaki irtibatta kaydadeğer bir öneme sahipti ve aynı zamanda hem koloni hem de yerli kültüründe temeli oluşturuyordu.

Avcılık izole edilmiş alanda yiyecek elde etmek için birincil ve aynı zamanda da kazançlı bir yoldu. Avcılar yabanın geniş arazisinde iz sürerek ve sonunda karli çıkacakları (Tabi eğer sizi yerel ticaret merkezinde kazıklamaya çalışmadılarsa ki böyle bir şey olmadığına eminim.) avcılık oyunları oynayarak aylak aylak dolaşırlardı. Aslında kürk ticareti yabandaki Avrupa kolonilerinin çabuk taşınmasının asıl sebeplerinden biriydi- postlar İngiltere ve Fransa’da yüksek talep görüyordu.

 

ÇİFTÇİLER

Amerikan Kolonilerinde çiftçilik yapmanın zor zanaat olduğunu söylemek yetersiz kalır. Çiftçilerin, iyi ürün alma umuduyla toprağı işlemeden önce araziyi taş ve ağaçlardan temizlemesi gerekiyordu. Bir çiftliğin kendine yetebilecek duruma gelmesi ise yıllar alabiliyordu. Çiftçiler, araç gereç alıp fazla mahsülleri satmak için komşu yerleşkelere gitmek dışında hayatları boyunca arazilerinden çıkmazlardı.

Çifçilerin kendi kendilerini geçindirebilmeleri gerekiyordu. Evin, kullandıkları aletlerin, hayvanların bakımını yapmaları ve koşullar zorlaştığında, özellikle kuzey kesimlerde, yaşamlarını sürdürmek için gereken şeyleri üretebiliyor olmaları lazımdı.

Kısacası yalnız başınıza beliniz kırılana kadar çalışmak istiyorsanız bu iş tam size göre. (Slogan olarak bunu kullanıyorlarsa pazarlama departmanlarıyla iki çift laf etmek gerek)

 

DEMİRCİLER

Demircilik Amerikan kolonilerinde çok önemli bir aktiviteydi ve demirci köydeki en önemli kişi olarak kabul edilirdi. Demirci ocakları ve “teneke dükkânları” hayati önem taşıyan at nallarının (Arabanızın lastiği gibi düşünün. Gerçekten, yolculuğun vazgeçilmezi.) yanısıra çiviler, çekiçler, baltalar vb. aletlerle, ev aletlerinden tarım aletlerine ve inşaat malzemelerine kadar tüm günlük eşyaları bulunduruyordu.

Demirciler, atlara bakımda yardımda bulunmalarının yanısıra üstün yetenekleri sayesinde her türlü askeri ekipmanı tamir edebildikleri ve üretebildikleri için her türlü orduda lojistik zincirin can alıcı parçasını oluşturuyorlardı. Normal olarak gerçekten de sik sik bozulan bir sürü metal aletle çalışıyorsanız, etrafta bunları tamir edebilecek birinin olması kullanışlıdır.

 

DOKTORLAR

Devrimci Savaş sırasında tıbbi bilgi ve pratikler bugün oldukları duruma gelebilmek için ancak gelişmeye başlamıştı. Doktor ve hemşireler çok azdı, çoğu zaman resmi eğitimden yoksundular ve yalnızca çok azı herhangi bir uzmanlık alanına sahipti. Tedaviler çoğu zaman ilkeldi ve hala enfeksiyon tedavisinde kanamalara dair yüksek bir inanç vardı. (Bunun kesinlikle ise yaramadığını söylememe gerek bile yok.) Kullandıkları aletler bir işkencecininkinden pek de farklı görünmüyordu- ki bu onları bir dişçi ziyareti kadar korkunç yapıyordu.

Elbette ki, tip bilgisini takip etmede uygulanan bilimsel ilkelere derin bir ilgi beslemeye başlayan insanlar da vardı. Kolektif bilgi sayısını artırmak için bilgileri belgelemeleri ve bunu meslektaşlarıyla paylaşmaları – ki bu genel olarak iyi bir fikirdi – tedavi ve teşhislerin kalitesinin artmasına neden oldu. Ne yazık ki her şey çok yavaş ilerleri, yani eğer kendini kötü hissettiğin için söyle bir uğramak istiyorsan, bir kaç yüzyıl daha beklesen iyi edersin.

 

HANCILAR

Hanlar ve meyhaneler koloni yaşamının merkezindeydi. İnsanların buluşup yemek yedikleri, bir kaç bira içip önemli mevzular konuştukları bir mekan olmanın yanı sıra, buralar seyahat edenlere başlarını sokabilecekleri bir çatı, sıcak bir yatak ya da temiz bir yer, sıcak bir yemek ve çoğunlukla atlarına bakıcılık sunuyorlardı – ki bu çok iyi çünkü atınızın dışlanmış hissetmesini istemezsiniz.

Hancılar hem yerel hem de bölgesel olarak önemli bir figüre sahiplerdi çünkü alçak gönüllü isçilerden seferdeki generallere kadar bir çok insanla uğraşıyorlardı. Bu onları ana haber kaynağı yaptı: aldığı paranın hakkini veren her hancı, haninin çevresindeki herkesi tanır ve herkesin de onu tanıdığından emin olurdu.

 

 

MADENCİLER

Benjamin Franklin bir zamanlar “Kuzey Amerika’da maden falan yok” demişti ki bu çok aptalcaydı çünkü gerçekte vardı. Ancak ben size bunları, bölgede ÇOK maden olmadığını göstermek için anlatıyorum. Taşıma ücreti ve çıkarılan madenlerin taşınması gereken mesafe, en cesur kişiler dışında herkesin cesaretini kırıyordu ki bir Kolonilinin günlük yapması gerekenlere bakarsanız bu iş için ya çok girişimci ya da çok umutsuz olmanız gerekiyor.

Ancak Bağımsızlık Savaşı sırasında temel aletler (ve silahlar) için gerekli olan metal ithalatı sekteye uğramıştı bu yüzden madencilik önem kazandı. Madenlerin çoğundan bakır ve demir çıkıyordu. Madenciler çoğunlukla aşırı zor şartlar altında, Yerliler tarafından yağmalanma riski gibi, çalışıyorlardı. Bunlar genelde düşük maaşla çalışan ve başka bir iş bulamayan yabancılardı. Fakirliğin gözü çıksın.

 

ODUNCULAR

Ağaç işçiliği koloni yerleşmesinin sağlıklı olarak kalkınması için demircilikten sonra önemlilik açısından ikinci sırada geliyordu. Marangozlar ve doğramacılara ev inşasından mobilya üretimine kadar her alanda ihtiyaç duyuluyordu. Çeşitli araçlar kullanarak çok sofistike teknikler geliştirebilirler ve kolonidekilere, yontulmuş zıvanalar (kulağa çok süslü geliyor ama aslında bu iki tahtayı birbirine bağlamaya yarıyordu), oyulmuş pervazlar (ki gerçekten çok süslüydüler) ve karmaşık merdivenler gibi ağaçtan kabaca yapılmış sağlam ve dayanıklı eşyalar temin edebilirlerdi.

Tabii ki, günümüzde muhtemelen yarı bitmiş, “otantik” koloni görünümü için ekstra ücrete tabi olursunuz. Kolonidekiler ne kadar son moda olduklarını bilmiyorlardı.

 

TERZİLER

Kumaş 18.yy’da ithalatta en büyük yere sahip oldu, terzilik ise metropolitan alanlarda daha da uzun bir süre için en büyük ticaret kaynağı oldu. Togalarin modası yıllar önce geçince, terziler gerekli hale geldi ve herkes için kumaş, kıyafete dönüştü.

Terziler toplumun her kesiminden insanlarla: erkek, kadın, çocuk, zengin ya da fakir, ilgilenerek ölçülerini aldılar ve onlara uygun kıyafetleri ürettiler. Çoğu benzer dizayna sahipti; ancak yalnızca kullanılan kumaş giyen kişinin sosyal statüsünü belli ediyordu.

 

 

 

GEMİLER

 

THE PROVIDENCE

Providence İngiliz Tüccar Filosu’nun birçok gemisinden biriydi. Bu onu aslen bir ticaret gemisi yapar. Top taşıdığını farketmişsindir ama bu korsanlara karşı koruma içindi (ya da gerekli olursa gemiyi korsan gemisine çevirmek için.)

Gemi 1748’de inşa edildi ve İngiliz ve Kuzey Amerika kolonileri arasında bolca sefer yaptı. Gümrük bildirimlerine pek ilginç şeyler taşımamış: çay, melas ve elbiseler. Kaptanı aynı zamanda ortağı da olan ve tayfaları arasında zalimliği ve ekmeği çimdikle dağıtmasıyla ünlü olan Samuel Smythe idi.

Laf aramızda, bu tayfayı gemide tutmak için pek işe yarar bir yol değildir. Tayfaların çoğu huysuz ve tecrübesizdi. İdeal olarak morali yüksek tayfalar tercih edilir. Bununla birlikte bir 18. yy. gemisini kontrol etmekle ilgili pek bir şey bilmiyorsun, farkı hissetmeyeceğinden eminim.

 

 

THE AQUILA

Dış görünüşün seni aldatmasına izin verme – Suikastçiler’in eski amiral gemisine bakıyorsun.

Aquila 1749 yılında Fransa’nın Meme kentinde inşa edildi.

Sırıtma.

Zamanına göre tasarımı oldukça yaratıcıydı; hafif, hızlı ve boyutuna göre fazlaca ateş gücü taşıyabilecek kapasitedeydi. Aquila’nın hızına yetişebilecek bir yelkenli yapılabilmesi için on yıllar geçmesi gerekti. Bunun yanında geminin bazı dezavantajları da vardı. Kontrolü zordu ve deneyimli mürettebat istiyordu. Bu da demek oluyor ki Suikastçılar onu hakkıyla kullanan birini bulana kadar yeterince faydalanamadılar ve bu kişi Robert Faulkner’dı.

1754’te Aquila bir Tapınakçı gemisini fırtınanın içlerine kadar kovaladı ve tüm mürettebatıyla birlikte kayboldu – veya biz Tapınakçılar’ın öyle düşünmesini istedik. Gerçekte gemi çok az hasar almıştı ve onarılıp Suikastçılar’ın gizli silahı haline geldi. Ana limanlara uğramadan, hızıyla gelen sürpriz faktörünü kullanarak Tapınakçılar’ın işlerini yürüten gemileri taciz etmekte kullanıldı. Aquila’nın gerçeküstü özellikleri olduğuna inanıldı, doğu limanlarında adından “Kuzey Denizleri’nin Hayaleti” diye söz ediliyordu. Dedikodular mürettebatı hayaletlerden oluşan ve ani bir sisle belirip yine ani bir sisle yok olan hayalet bir gemi olduğundan bahsediyordu. (Bu ün Faulkner’ın eşsiz yeteneği ve bir gün bir deniz kızıyla evleneceğine inanan batıl inançlı denizciler yüzünden katmerlenmişti.)

Sonunda Tapınakçılar ne olduğunu anladı ama bir on yıl sonra. 1768’de üç İngiliz fırkateyni tarafından pusuya düşürüldü, çatışmadan kaçabildi ancak sığ suda karaya oturdu. İngilizler kayboldu diye peşini bıraktılar. Faulkner kaçıştan canlı kurtuldu ve daha sonra gemiyi Boston civarında bir özel plaja yedekte çektirdi. Connor onları bulana kadar burada kaldılar.

 

LA BELLADONNA

İşte ismi seksi olan bir gemi. La Belladonna Fransa resmi olarak savaşa girmeden önce Kıtasal Ordu’ya sağlık malzemesi taşıyan ilk gemilerdendi.

Geminin ilk ismi Belladonna değildi, Fransa’dan ayrılmadan önce gidiş yeri ve niteliğinin gizli kalması için yeniden boyanmıştı. Mürettebat Yüzbaşı Kumandan Auguste Le Moyne tarafından yönetilen Fransızlardan oluşuyordu. Geminin yükü USS Randolph’dan özel koruma alacak kadar önemliydi. Her nasılsa LeMoyne’nin kayıtlarına göre Randolph bir sabah geri dönmemek üzere gözden kaybolmuştu.

Şanslarına sonradan Connor’a denk geldiler.

 

 

 

USS RANDOLPH

USS Randolph Kıtasal Ordu için üretilen ilk gemiydi. Kongre yapımını 1776 yılının Aralık ayında emretti. 32 silahlı bir fırkateyndi ve kaptanı da bilinen Tapınakçılar’dan Nicholas Biddle’dı.

Geminin yapımı Temmuz 1776’da bitti ancak Biddle Ekim’e kadar kaptan olarak gemide yerini almadı. Sonrasında da gemi tecrübeli mürettebat sıkıntısı yaşadı ki aslen Philadelphia’da özgür bırakılan İngiliz mahkum denizciler tarafından kullanılacaktı. Randolph sonunda Şubat 1777’de demir aldı ve Mart’ta Charlestown’a direkleri kırık ve mürettebatı ateşten kırılmış olarak geldi. Ne yolculuk ama. Fazlası da var; ayrıca isyan da çıkmıştı ki bu sadece İngiliz denizcileri düşman için çalışmaya zorlarsan olur. Bu bir nevi doğalarına aykırıdır.

Geminin tamiri beklenenden uzun sürdü ve tamirat sürecinde direkleri iki kere yıldırım çarptı. Ondan sonra direklere paratonerler yerleştirildi. (Bunun neden daha önce yapılmadığını düşünebilirsin ancak paratonerler o zaman daha yeni keşfedilmişti.)

Randolph aslında askeri kariyerine Ağustos 1777’de Charlestown’dan ayrılmadan önce başlayamadı – Kongre’nin yapımını buyurmasından 1,5 yıldan fazla süre geçmişti.

 

HARP GEMİLERİ

Muhtemelen 18. Yüzyıl Deniz Savaşları hakkında fazla bilgin yok (çünkü herhangi bir şey hakkında fazla bir bilgin yok), bu yüzden işte karşılacağın gemilerin birkaçı:

FIRKATEYNLER – bunlar uzun ve üzerinde bolca silah bulunan hafif yelkenlilerdir, teknik detaya girmek istersen tam olarak 28 tane. Fırkateynler hafiftir ve kumandası oldukça kolaydır bu yüzden keşif ve tüccar gemilerine eskortluk yapmak için kullanılmışlardır.

GAMBOTLAR – Bunlar daha küçük ve genelde tek ve büyük bir silah taşıyan savaş gemileridir. Geminin ismi üzerindeki silahtan (ing. gunboat) gelir. Gambotları inşa edip toparlamak ucuzdur. Daha çok karadaki hedefleri vurmak için kullanıldılar. Ayrıca daha büyük bir gemi tarafından – mesela fırkateyn – kolayca imha edilebilirler ancak birkaç tanesi bir araya geldiğinde büyük bir gemiye ciddi zarar verebilir. Sayıların gücü. Ve tabii silahların. Daha çok silahların.

USKUNA – Amerikan Devrimi sırasında uskunalar hükümet korsanları tarafından tercih edilen gemilerdi. Hızlıca kaçmak veya düşman hatlarını yara almadan yarmak için kullanılabilecek en iyi gemiydiler. Günümüzde bu iş için jet skilerimiz var.

KALYON – Bu aslında sınıflandırmaya pek uymuyor ancak üzerinde çok fazla top taşıyan savaş gemileri için kullanılan bir terim. Göreceğin Manowarların çoğu büyük ve silahları üst üste dairelerde dizilmiş gemiler olacak. Temelde deniz savaşları kimin daha fazla topu üst üste dizip karşı tarafa daha çok zarar verebileceğiyle ilgilidir. Tabii ki düşman da aynısını deneyecektir. Genelde üzerinde en çok silah olan en büyük gemiler kazanır. Karmaşık değil ama Allah’tan işe yarıyor.

 

 

İCATLAR

 

CAM ARMONİKA

Bu Benjamin Franklin’in icat ettiği bir çalgı. Bu fikir aklına Londra’da bir şovda su dolu şarap şişeleriyle müzik yapan birisini gördüğünde gelmiş. Görünüşe göre o zamanlar eğlence sektörü pek gelişmemiş.

Çalgının prensibi armonikayla aynı, birbirine tutturulmuş çanaklardan oluşuyor. Çanakları çevirmek için bir pedal kullanılıyor, çalmak içinse ıslak parmakları dönen çanakların kenarına sürtmek gerekiyor.

Armonika sahneye ilk Londra’da 1762’de çıktı ve bir süreliğine popüler oldu – kısmen Mozart’ın kendisi için iki parçalık bir eser yazdığı Almanya’da. Her neyse, başarısı çok kısa süreli oldu sebebi de muhtemelen sesinin büyük konser salonlarında dinlenebilecek kadar yükseltilememesiydi.

Tabii ki bu açıklama biraz yavan kalıyor. Bu yüzden ben daha dramatik olan alternatif açıklamayı tercih ediyorum: çalınması yasaklandı çünkü deliliğe yol açıyordu.

Birisi beni zorla oturtup dinletmeye kalkışsa zihnimin derinlerine inerdim herhalde. Zayıf yönlerimden biri de gaydalar, belki de yolu yarılamışımdır ha?

 

FRANKLIN SOBASI

18. yüzyılda evleri ısıtmak sorundu. Az veya çok ateşe ihtiyaç vardı – ateşi yakacak bir yerle tabii – ancak ateşlikler yetersiz, dumanlı ve arkası duvara dayalı olmak zorundaydı, bu da demek oluyor ki ısının bir kısmı ev yerine duvarı ısıtmaya gidiyordu. Şehri ısıtmak için gereken odun miktarı yüzünden hızla azalan ormanlara değinmeme gerek yok herhalde (evet, insanlar 1700’lerde bile ağaçları korumaya çalışıyordu – işe yaradı, değil mi?)

Bu, soruna Benjamin Franklin’in çözümüydü, mütevazi bir şekilde adını da Franklin’in Sobası koydu.

Soba esasen içinde ateş yakılan ve duvarın dibinde olmak yerine odanın ortasına konabilen metal bir kutudur. Franklin’in dizaynına göre, geleneksel ateş yakılan yerlerin 1/4’ü kadar odun harcayan bu icat iki katı ısı veriyordu. Ayrıca etrafa nadiren kıvılcım saçma şansı vardı ve bir kıvılcım bile bütün evi yakmaya yeter. İtiraf etmek lazım, herhangi bir ısıtma sisteminin avantajı da buradan gelir.

Franklin’e icadının patentini almasını önerdiler ancak o insanların icadından bedavaya yararlanabilmesi için kabul etmedi. Bu onun ne kadar hayırsever biri olduğunu gösterir, ancak diğerleri bu kadar insani değerlere düşkün değildi. Londralı bir tüccar sobanın modifiye edilmiş bir versiyonunun patentini aldı ve satışından bir servet kazandı.

Bu da dünyanın internetten önce bile ibnelerle dolu olduğunun bir ispatıdır.

 

ELEKTROSTATİK JENERATÖR

Elektrostatik jeneratör bilimsel deneylerde kullanılmak için statik elektrik üreten bir aygıttır. İşin aslı, isminin Elektrostatik Jeneratör olmasının sebebi de bu zaten. Bu detaylı makine bilim müzelerinde görülenlerinin erken örneklerindendir – bilirsin, şu çocukların saçlarını dikip kabartan şeyler var ya (ki bu da onlara bilimin eğlenceli bir şey olduğunu gösterir!1!)

Tabii 18. yüzyılda müzeleri dolduracak kadar bilimsel alet edevat yoktu, elektrostatik jeneratörlerin kullanımı kısıtlıydı – ta ki üretilen elektriği depolayabilen Leyden Şişesi’ne kadar.

 

LEYDEN ŞİŞESİ

Hepimiz şişeleri severiz, değil mi? Bu şişe de elektriği depolamak için kullanılan ilk araçlardandı – elektrostatik jeneratör tarafından üretilen elektriği. Benjamin bunları deneylerinde bir cins ilkel pil olarak kullandı. Bu şişe Pieter van Musschenbroek isminde bir bilimadamı tarafından 1745’te Şimdi Hollanda’da olan Leyden’de icat edildi. İsmine de Leyden Şişesi dendi çünkü kim van Musschenbroek’in Şişesi desin ki? Daha çok hastalık ismi gibi duruyor.

Leyden Şişesi’nin tasarımı basit, bunda icadın temelde şişeden oluşmasının büyük etkisi var. İçten ve dıştan metal folyoyla kaplanmış bir şişe ancak elektriğin anlaşılmasında büyük bir adım çünkü bilimadamlarına çalışacak bir şey veriyor. Bundan önce, bilimadamları elektriği üretebiliyordu ama depolayacak yerleri yoktu, yani pratik olarak.

Yerinde olsam şişenin etrafındayken dikkatli olurdum, sağlam bir şok yiyebilirsin.

Üzerinde düşün, bir dene. Hadi. Unut gitsin söylediklerimi.

 

GÜNEŞ SİSTEMİ MODELİ

Bu model Dünya, Ay ve Güneş’in izlediği yolları gösterir, boyutuna göre diğer gezegenleri de gösteriyor olabilir. Bu modeller 18. yüzyılda toplantılarda kullanılmak üzere popüler oldu. Bir İngiliz beyefendisinin kütüphanesi bunlardan bir tane olmadan tamam olmazdı.

 

AYNAGÖZ

Aynagöz’ü Avrupa’da gördüğü benzerlerine bakarak Franklin icat etti. Üç parça aynanın ikinci kat penceresine asılmasından oluşur. Pencereden baktığında kapının önünde kim var görebilirsin – yüksek ve kısıtlı Philadelphia evlerinde bu zor bir şeydi. Elbette birkaç ayarlamayla komşunun kapısı da izlenebilir.

Aynagözler Philadelphia’da günümüzde de kullanılıyor, sebebi muhtemelen kapıda kimin olduğunu bilmenin faydası ve komşuyu dikizlemenin modasının asla geçmemesi.

 

WATT’IN BUHAR MAKİNESİ

Bu motor 1763 – 1776 arası üzerinde çalışan James Watt’a ait. İcat edilen ilk buharlı motor değil – tasarımı 1712’de icat edilen Newcomen Motoru’na kadar gidiyor. Yine de Watt’ın makinesi gerçekten işe yarayan ilk buhar makinesi olarak kabul ediliyor.

Watt’ın motorunun diğerlerine göre iki avantajı vardı. İlki: daha az basınçla çalışması, bu da basınç yüzünden oluşan patlamaların daha az sıklıkla yaşanmasını sağlıyordu (basınç yüzünden oluşan patlamalar çok can sıkıcı olabilir). Diğeri ise kömür israf etmemesi ki o zamanlar kömür günümüzün benzini gibi pahalıydı. Tasarımı öyle başarılıydı ki bir yüzyıl daha önemli bir değişim olmadan kullanıldı.

 

UÇURTMA VE ANAHTAR

Franklin’in en ünlü olduğu konu bir uçurtmaya anahtar bağlaması ve onu fırtına bulutlarına doğru uçurmasıdır.

İçine birazcık bilim katmadan, bu aslında tek başına pek karışık sayılmaz.

O yüzden işte yapmaya çalıştığı şey: elektriksel bir etki almak ve bazı teorilerini bu yolla ispatlamaya çalışmak (şimşek elektrik yüklüdür, bu zamanımızda bilinen bir gerçek ancak o günlerde ispatlanmamıştı). Deney başarılı oldu, uçurtma elektrik yüklendi ve birisi anahtara dokunduğunda kıvılcımlar görülebiliyordu.

Popüler mite göre Franklin uçurtmayı fırtınanın ortasına doğru uçurmuş ve ona yıldırım çarpmıştır. Bu tamamen yanlış, çünkü o zaman Franklin’in ölmüş olması gerekirdi. Veya popüler çizgi romanlara bakarsak da saf elektrikten oluşan bir süper kahramana dönüşmüştür ki tarih kitaplarının hiç biri bunu yazmaz.

Dur bakayım. Şuralarda bir yerlerde olacaktı.

 

JOSEPH PRIESTLEY’İN SODA ALETİ

İlk içilebilir soda vaiz, bilimadamı ve Franklin’in arkadaşı olan Joseph Priestley tarafından üretildi. Priestley, Leeds, İngiltere’de bir bira fabrikasının tam yanında yaşadı… ki bu kulağa bayağı kullanışlı geliyor ama işin aslı evin maya ve malt kokması demek. Ayrıca Leeds’te bulunduysan maya kokmanın orada ne kadar havalı olduğunu da bilirsin

Aslında Leeds’te giyinik olmak bile havalı olmak için yeterli sebeptir.

Priestley’nin bira fabrikasındaki fıçıların üzerinde deney yapma yetkisi vardı – sağlığı tehdit eden bir durum ancak zamanında pek farkedilmemiş gibi. Bir kase suyu fabrika gazlarına tuttuğunda suyun demlenip kabarcıklar çıkardığını gördü.

Bu yeni meşrubatı arkadaşlarına göstermekten gurur duydu ancak para kazanma potansiyelinin farkına varamadı(veya umursamadı). Yumuşak içeceklerin üretimi geleceğin para sahibi buluşçularına kaldı.

 

 

SİHİRLİ FENER

 

I. TANRI VE DİN HAKKINDA

*mason*Bir Mason görev süresinde -TÜM ŞARTLAR ALTINDA- AHLAK KURALLARINA UYMAK VE DENGELİ OLMAK zorundadır; ve Sanatı doğru anlarsa, asla aptal bie ateist veya dinsiz bir sefih olmayacaktır. Ama eski zamanlarda, o ülkenin veya ulusun, her neresiyse, dini olmak için her ülkede, TÜM DÜNYADA, Masonlar baştaydı, fakat şimdi tek çarenin sadece bütün insanların kabul ettiği dine, özel düşüncelerini kendilerine saklayarak, onları mecbur bırakmak olarak düşünülüyor; bu, iyi ve doğru veya onurlu ve dürüst insan olmak, hangi mezhep olursa olsun, BATININ HIRİSTİYANLIĞI veya DOĞUNUN BUDİZMİ olmaktır, bu farkedebilir; bunun sayesinde masonluk Birliğin Merkezi ve ebediyen uzakta kalması gereken insanların arasındaki dostluğu kazanmanın anlamı olur.

 

II. MEDENİ HAKİM HAKKINDA, ÜST VE AST

*mason*BİR MASON SİVİL GÜÇLER ALTINDA BİR BARIŞÇIL BİR BİREYDİR, nerede yaşarsa veya çalışırsa çalışsın, ve hem Ulusun huzur ve refahına karşı hiçbir entrika ve komplo hakkında endişelenmemelidir, hem de yüksek sulh yargıcına karşı sorumsuz davranmamalıdır; çünkü Masonluk her zaman savaş, katliam ve karmaşa tarafından yara almıştır, BU YÜZDEN YÜKSEK KESİMDEKİ KRALLAR VE PRENSLER Zanaatkarları cesaretlendirmeye eğilimlidir çünkü barışseverlikleri ve bağlılıkları ve bu yüzden düşmanlarının kusur bulmalarına cevap olurlar ve Kardeşlik Onuruna yükseltilirler, BARIŞ ZAMANINDA GÜNEŞ BATTIĞINDA KİMİN YILDIZI PARLARSA. Böylece eğer bir Kardeş ülkesine karşı asice davranırsa, asiliği desteklenmez, YİNE DE ONA HERHANGİ MUTSUZ VEYA HAKLI BİRİ GİBİ ACINIR; ve, eğer Sağdık Kardeşlik’e başka bir suçtan hüküm giymediye asiliğini reddetmek ve bir süre boyunca devlete karşı hiçbir politik kıskançlığa içerlememek ve dayanmamak zorundadır, onu Loca’dan atamazlar ve Loca’ya bağlılıkları feshedilemez.

 

III. LOCALAR HAKKINDA

*mason*BİR LOCA, MASONLARIN TOPLANDIĞI VE ÇALIŞTIĞI EN YÜKSEK YERDİR; Bu yüzden bu toplanma veya usulen organize olmuş Mason Topluluğu, Loca olarak isimlendirilir ve her Kardeş birinin üyesi olmak ve BİREY VE ONUN KANUNLARI VE GENEL AYARLARININ DENGESİ ALTINDA OLMAK zorundadır. Bu hem bireysel hem de geneldir, ve en iyi uyularak anlaşılabilir, ve Genel veya Büyük Loca’nın bu konuya ekledikleri kurallara. Eski zamanlarda, hiçbir Usta veya Takipçi, özellikle katılması istendiği zaman sert kınamaya maruz kalmadan bulunmamazlık edemezdi, Usta’nın yada Muhafız’ların onu engellemesi gerekene kadar.

Bir LOCA’ya üye olarak kabul edilen bireyler İYİ, DOĞRU VE DÜRÜST, özgür doğumlu, yetişkin ve akıllı bir yaşta olmalıdır, hiçbir köle üyeliğe alınmaz, HİÇ BİR KADIN GİREMEZ, iyi rapor edilmişlerin dışında ahlaksız yada rezil kimseler alınmaz.

 

IV. ÜSTATLAR, BAŞKANLAR, ÜYELER VE ÇIRAKLAR

*mason*Masonlar arasındaki tüm atamalar sadece gerçek değer ve kişisel erdemle temellendirilmiştir; böylece Lordlara iyi hizmet edilebilir, ne tarikat üyelerini utanç duyabilir ne de asil zanaat hor görülür: Bu nedenle hiçbir Usta veya Muhafız kıdemi yüzünden seçilmez, SADECE HERŞEYİ GÖREN GÖZ TARAFINDAN GÖRÜLEN ERDEMİYLE SEÇİLİR. Bunları yazarak anlatmak zordur ve her Kardeş, Yerine katılmalı ve bunları DOĞUNUN İKİ BAŞLI KARTALININ HUKUKİLEŞTİRDİĞİ BİRLİĞİ ÖZGÜN BİR BİÇİMDE öğrenmelidir: Sadece Adaylar, hiçbir Ustanın, eğer işe almak için yeterli değilse Çırak almaması gerektiğini bilebilir, ve Ustasının Lorduna hizmet etme sanatını öğrenmeye engel olacak vücudundaki bir sakatlık veya engel olmayan mükemmel bir genç değilse, ve bir Kardeşi KRALLARIN AHLAKİ STANDART VE HAKLARINA sağdık yapmaya, ve sonra Dost serbest mason süresini doldurunca, uzun süre Ülke’nin yönetiminde yer almışsa; ve düzgün aileden gelmiş olsa bile; böylece, bunun tersi olunca bir Muhafız olma onuruna erişebilir, ve sonra Loca’nın Ustası, Büyük Muhafız, ve Erdemine göre sonunda tüm Loca’ların büyük Ustası bile olabilir.

Hiçbir Kardeş serbest masonluk kısmını bitirmeden Muhafız olamaz; bir Muhafız olmadan Usta olamaz, bir Loca’nın Ustası olmadan Büyük Usta olamaz, seçimlerden önce özgür masonluk yapmadan Büyük Usta olamaz, ayrıca asil doğumlu olmalı yada bir beyefendi yada saygı duyulan bir alim yada meraklı bir mimar veya başka bir sanatçı, dürüst bir aileden gelmiş ve Loca’ların fikirlerindeki erdeme benzer biri olmalıdır. Ve daha iyi, daha kolay ve Ofisinin boşaltımı sırasında daha onurlu olması için Büyük Usta, kendi temsilci Büyük Usta’sını seçme gücüne sahiptir, bu kişi sonra veya daha önce belli bir Loca’nın Usta’lığını yapmıiş olmalıdır, ve Büyük Usta’nın, yani asilin yaptığı her şeyi yapma ayrıcalığına sahiptir; bu asilin mevcut olması veya bir mektupla otoritesine itiraz etmesi dışında.

Bu Yöneticilere veya Valilere, eski Loca’nın üs ve astlara, tüm tarikat üyeleri tarafından alçak gönüllülükle, saygıyla, sevgi ve canlılıkla TÜM MASONLARIN KARDEŞLİK ALTINDA OLMASI HAYALİYLE eski vazife ve ayarlamalara göre itaat edilmelidir.

 

V. ZANAAT YÖNETİMİ HAKKINDA

*mason*TÜM MASONLAR GÜNEŞİN ALTINDA DÜRÜSTÇE ÇALIŞMALIDIR, bu Kutsal Günlerde şereflice yaşamak olabilir; ve Ülke’nin kuaralları veya Göreneklerin onalyladığı günlerde.

Altında çalışacak kişilerce Usta olarak hitap edilecek dost zanaatkarların en usta olanları, usta veya Tanrı’nın işinin gözetlemecisi tarafından seçilecek veya atanacak. Zanaatkarlar tüm kopya dillerden uzak durmalı ve birbirlerine Kardeş ve Dost dışında başka bir gücendirici söz söylememelidir; ve kendilerine Loca içinde veya dışında kibar davranmalıdır.
Usta, açgözlüğe izin olduğunu bildiğinden, Tanrı’nın işini mümkün olduğunca mantıklı bir biçimde üstlenmelidir, ve mallarını kendisininmiş gibi harcamalıdır; ama gerçekten hak etmiş olsa bile hiçbir Kardeşe veya Çırağa ücret vermemelidir. Hem Usta hem de MASONLAR YASAL ÜCRETLERİNİ DOĞRU ALIRLAR, Tanrı’larına sağdık olmalıdır ve dürüstçe işlerini bitirmelidir, bu ne görev veya yolculuk; ne de yolculuk gereken bir görevi iş olarak almak olamaz.

Kimse, bir kardeşin refahını kıskanamaz, ayağını kaydıramaz yada İşinden alıkoyamaz, Eğer işi aynı şekilde bitirmeye gücü yeterse; onun başladığı dizaynları ve planları tamamen tanımadığı sürece Tanrı’nın karını almak için KİMSE BAŞKASININ İŞİNİ BİTİREMEZ.

Bir Dost Zanaatkar, Usta’nın altında bir muhafız olarak çalışmaya başladığındar, hem Usta’sına hem de dostlarına dürüst olmalı, Usta’nın yokluğunda İşe dikkatlice göz kulak olmalı; ve tüm tarikat üyeleri ona uymalıdır.

Bütün masonlar, homurdanmadan ve baş kaldırmadan uysalca ücretlerini almalıdır ve İş bitmeden, Usta’sını bırakmamalıdır.

Genç bir Kardeşe, Yargılama aletlerini bozmaması için ve kardeş sevgisini arttırmak ve devam ettirmek için iş öğretilmelidir.

Çalışırken kullanılan bütün aletler Büyük Loca tarafından sağlanmalıdır. Hiç bir emekçi Masonluğun İşine alınamaz ve önemli bir durum olmadığında, serbest masonlar bu serbest olmayanlarla iş yapamaz; VE HİÇKİMSE EMEKÇİLERE VE KABUL EDİLMEMİŞ MASONLARA KARDEŞLİĞİ VEYA DOST MASONLUĞU ÖĞRETEMEZ.

 

VI. DAVRANIŞIN, VIZ:

*mason*1. Başlarken, Loca’da

Usta’dan ayrılmadan özel komiteler kuramaz ya da özel sohbetler yapamaz, yada cıvık veya münasebetsiz hiçbir şey hakkında konuşamaz, yada Muhafızların Ustasının veya Usta’yla konuşan bir Kardeşin sözünü bölemez: LOCA CİDDİ VE DİNSEL BİR KONUYLA İLGİLİYKEN KENDİNİZE KOMİK BİR ŞEKİLDE VEYA KÜÇÜK BİR DALKAVUK GİBİ DAVRANAMAZ; her ne bahaneyle olursa olsun uygunsuz dil kullanamazsınız, ancak Usta’nıza, Muhafızlara ve Dostlara ibadet sunmalısınız.

Eğer herhangi bir şikayet gelirse, suçlu bulunan Kardeş, tüm tartışmalarda uygun ve işin ehli olan Loca’nın hüküm ve kararlarının önüne çıkmalıdır (sen onu Büyük Loca’ya götürmediğin sürece), ve bu refere edilenlere, Tanrı’nın işi bu arada engellenmediği sürece belirli bir merciye gidebilir; ama Masonluğu ilgilendiren şeylerle, Locaya bariz olan kesin bir gereklilik olmadığı sürece Yasa’ya gitmemelisiniz.

2. Loca bittiğinde ve tarikat üyeleri daha ayrılmadığında yapılacak davranışlar

Masum bir neşeyle keyfine bakabilirsiniz, aşırılığa kaçmadan birbirinize Yeteneğe göre davranışlarda bulunabilirsiniz yada bir Kardeşi isteği dışında yemeye veya içmeye zorlayabilirsiniz, yada bir yere gitmesi gerektiğinde onu engelleyebilirsiniz, yada saldırgan davranışlarda veya sözlerde bulunabilirsiniz, yada bu Harmonimizi tahrip ettiğinden ve alkışı hak ede Amaçlarımızı bozacağından basit ve serbest bir sohbet sırasında yasaklanabilir. Bu nedenle hiçbir kişisel darılganlık ve çekişme Loca’nın Kapılarından içeri girmemelidir, Dinle ilgili veya Milletlerle veya ülke politikasıyla ilgili çekişmeler hiç hirmemelidir, biz sadece Masonlar olarak, KALAN TÜM MİLLETLERE KATOLİK DİNİNİN, Şivelerini, Akrabalıklarını ve dillerini olarak varız ve biz Loca’nın refahına henüz uygun olmayan ve olmayacak tüm politikalara karşı olmaya karar verdik. Bu vazife tamamen yasaklanmıştır; ama özellikle İngiltere’deki ıslahattan beri veya Roma birliğinden ayrılan bu milletlerden sonra.

3. Tarikat üyelerinin, Loca kurulmadan, yabancı birileri yokken buluştuğunda yapacakları davranışlar

Birbirinizi düzeyli bir şekilde selamlamalısınız, tanıştırılırken, birbirinizi Kardeş diye çağırarak, görünmeden veya duyulmadan ve birbirinize yaklaşmadan, eğer bir Mason olmasaydı herhangi bir Kardeşe duyulan saygıya aykırı davranmadan çözüm olacak karşılıklı talimatlar vermelisiniz Çünkü tüm Masonlar, tarikat üyeleri olarak eşit seviyededir, yine de Masonluk eskisi gibi bir adamdan Onur almamaktadır; dahası, Onur almanın aksine, özellikle Kardeşliğin iyiliğini istiyorsa, hak eden kişi onurlandırılır ve tüm sahte dillerden kaçınır.

4. Mason olmayan yabancılrın yanında yapılacak davranışlar

Sözlerinize ve duruşunuza dikkat etmelisiniz ki en zeki insan bile samimiyete uygun olmayan şeyleri keşfedemesin veya bulamasın ve bazen konuşmaları başka yöne çevirmelisiniz, ve bunu saygıdeğer birliğin onuru için sağduyulu bir biçimde başarmalısınız.

5. Evinizdeki ve mahallenizdeki davranışlar

Pensip sahibi ve zeki biri gibi davranmalı; özellikle ailenizin, arkadaşlarınızın ve komşularınızın Loca’nın ilgilerini öğrenmelerine izin vermemelisiniz, ama kendinizin ve eski Kardeşliğin onurunu zekice göz önünde bulundurmalı, burada yazmayan sebeplerden dolayı Loca bittiği zaman birlikte çok vakit geçirmeden veya evden uzakta çok vakit geçirmeden ve açgözlülük ve sarhoşluktan uzak durarak sağlığınızı da göz önünde bulundurmalısınız ki aileniz üzüntü duymasın veya yaralanmasın, siz de çalışmaktan alıkonmayın.

6. Garip davranan bir Kardeşe yapılacak davranışlar

Onu, sağduyunuzun gösterdiği şekilde dikkatlice gözlemeli ki küçük görerek ve alya ederek reddedeceğiniz ve Bilginin imalarını göstermekten kaçınmanız gereken bir cahil, bir taklitçiyle karşı karşıya kalmayın.

Ama eğer onun gerçek ve hakiki bir kardeş olduğunu anlarsanız, ona saygıyla davranmalısınız; ve eğer bir ihtiyacı varsa, eğer yapabiliyorsanız onu rahatlatmalı yada nasıl rahatlayacağını göstermelisiniz; bazı günler onu görevlendirmelisiniz yada onu görevlendirilmek için tavsiye etmelisiniz. Ama yeteneğinizin ötesinde bir şey yapmakla yükümlü değilsiniz, aynı Durumda olan fakir insanlardan daha iyi ve doğru bir fakir bir Kardeşi seçebilirsiniz.

Son olarak, Gözlemlemek zorunda olduğunuz bu görevler, ayrıca size başka bir yolla önerilecektir; Kardeşlik sevgisini, KURUM VE EBEDİYEN GİYİLECEK TACI, bu eski birliğin bağlılığı ve şanını ilerletmek, atışmalardan ve çekişmelereden, iftira ve dedikoddan kaçınmak ve diğerlerinin herhangi dürüst bir kardeşe iftira atmasına izin vermeyerek, ona karakterini savunaraki onur ve güvenliğinizle tutarlı olduğu sürece tüm iyi niyetlerinizi sunmalısınız, daha ötesini değil. Ve eğer bunlardan biri sana zarar verirse kendinizin veya onun Loca’sına baş vurmalı ve oradan üç aylık Büyük Loca’ya ve oradan da övgüye değer yol gösterici olan yılık Büyük Loca’yabaşvurabilirsiniz ama dava, başka türlü sonuca varırsa, Usta ve takipçilerin dürüst ifadeleri dinlenerek seni YABANCILARLA DOĞRU ADALETE- VEYA YANLIŞ- GİTMEN ENGELLENEBİLİR veya sen hızlı bir dava süreceni kışkırtılablirsin, böylece Masonluk durumuna daha fazla canlılık ve başarıyla itaat edebilirsin; ama kardeşlere, hukukçu dostlara saygıyla, Usta ve Tarikat Üyeleri nazikçe, çekişen Tarikat Üyeleri tarafından arz edilmesi gereken arabuluculuğu teklif etmeli ve eğer bu arz ediş uygulanmazsa, sürece veya davaya öfke ve gazez (yaygın anlamda değil) olmadan, kardeşlik sevgisini ve iyi niyeti engelleyebilecek şeyler söylememeli ve yapmamalısınız. Bu gördüğünüz şeyler, gerçek Mason’ların, Dünyanın başlangıcından beri yaptığı ve zamanın sonuna kadar yapacağı Masonluğun yararlı etkileridir.

Amen, Tanrı’nın dediği olur.